Friday, November 5, 2010
BARCELONA 61- FENERBAHÇE ÜLKER 69; BÜYÜK ZAFER
Saturday, October 9, 2010
Almanya-Türkiye 3-0
Tunus asıllı bir oyuncu ile Brezilya asıllı bir oyuncu bir avrupa şampiyonası elemesinde karşı karşıya geldi. Bir afrikalı ile bir güney amerikalı karşılıklı Almanya ve Türkiye için oynadılar. Mesut Özil'in seçimine kafa yormaktan biraz köşede kalan bir karşılaşma oldu. Almanya için oynayan göçmen çocuklarının varlığı; ikinci dünya savaşında kaybedenin ırkçılar olduğu bir kez daha göstermesi açısından değerliydi. Avrupa'yı doğal yaşam alanı olarak gören Hitler'in başlattığı savaş sonucu yıkılan ve yeniden yapılması gereken Almanya'yı, alman işçilerle beraber göçmen olarak gelen işçiler ayağa kaldırdı. Şimdi o işçilerin çocukları bir arada aynı forma altında oynuyor. Doğal yaşam alanı diye bir şey varsa bile o alan bütün dünyadır ve bütün insanlara açıktır mesajı daha güzel verilemezdi.
Busquets yerine Pedro hesabı Aurelio yerine Tuncay
Barcelona zorluk derecesi yüksek bir maça çıkıyor ve maçın hemen başında Busquets sakatlanarak oyundan çıkıyor. Skor yahut oyunun gidişatında belirgin bir sorun yok. Böyle bir anda Busquets yerine Mascherano'nun oyuna girmesi beklenir. Hiddink böyle yapmadı. Oyuncuyu Pedro ile değiştirip orta sahada oynayan Xavi'yi defansın önüne çekti. Hal böyle olunca Xavi devre dışı kaldı ve Barcelona kaybetti. Aurelio yerine Tuncay'ın tercih edilmesinin makul bir izahını bulmak zor. Oyun Almanya deplasmanında olduğumuz düşünülürse ortada gidiyor ve birden Aurelio sakatlanıyor. Yerine alınması gereken oyuncular kulübede mevcut. Selçuk İnan tercih edilmedi hiç olmadı İbrahim Toraman oyuna girmeli derken oyuna giren isim, Selçuk İnan hazırlanırken üstelik, Tuncay Şanlı oluyor ve o andan itibaren Hiddink, kendi oyun planını sabote etmiş oluyor. Pasa dayalı bir orta saha kurmayı amaçlayan ve bu sayede oyunu kontrol etmeyi hedefleyen Hiddink, Tuncay'ı oyuna alarak pas trafiği ihtimalini rafa kaldırıyor ve daha kötüsünü yapıyor, Nuri Şahin'i, Aurelio olarak kullanmaya başlıyor. Hiddink, Tuncay oyuna girdikten sonra Nuri'ye yerini anlattı ve sonra Nuri ile Ömer bu konuyu konuştu. Nuri, Xavi hesabı sürgün edildi, verim veremeyeceği bir yere geçti. Bu değişiklik hem kendi performansını hem de takımın performansını derinden etkiledi.
Yere Düşen Defans Oyuncularının Beklentisi
Sabri Sarıoğlu'nun ikinci gol golden hemen önce hakeme bakıp, faul beklediği pozisyon kayda geçsin. Süper ligin nimetlerinden biri de, defans oyuncularının kollanmasıdır. Bir defans oyuncusu ile bir hücum oyuncusu mücadele ediyorsa ve defans oyuncusu yerde kalıyorsa türk hakemi düdüğünü çalar, gol falan olur şimdi diye başına iş almak istemez. Bunu bilen defans oyuncuları kendini yere bırakır ve hakeme bakar, penaltı bekleyen forvet bakışı gibi düşünün. Defans oyuncusu Sabri, Alman hücum oyuncusu ile mücadeleye girdi ve yere düştü. Sabri hakeme bakarken, hakem sabri'ye bakmıyordu bile, Sabri ayağa kalkarken yan hakem santraya koşuyordu. Fifa kurallarına göre yönetilmeyen bir ligin yan etkileri.
Youtube Topçusu Özer Hurmacı
Milli takım seviyesinde bir oyuncu olmadığı ortada henüz bu formayı giyecek seviyede bir performans sergilemedi. Youtube klibi ile oluşturduğu bir fan kitlesi var. Bunlar mesele değil, mesele; Hiddink, Özer Hurmacı'nın hangi performanslarını gördü ve milli takımın gruptaki en zor maçında ilk onbirde oynayacak seviyede olduğuna kanaat getirdi. Özer Hurmacı'nın takımdaki varlığı, kadro seçiminde Oğuz Çetin'in etkileri olduğu yolundaki iddiaların en büyük kanıtıdır. Volkan Şen ise aynı saatlerde Bursa A2 takımıyla idman yapıyor, gel de isyan etme.
Wednesday, October 6, 2010
Guti'yi kim sakatladı?
Monday, October 4, 2010
You Come At the King,You Best Not Miss
Servet Çetin'in Fenerbahçe yahut Şevçenko sonrası kariyerinde tekrar ayağa kalkması, tekrar İstanbul'a gelmesi ( yeşilçam filmlerinde ve hatta ezel'de dahi kahraman haydarpaşa'ya bir kez gelir, bir daha tren yüzü görmez ) ve bu sefer tutunabilmesi gerçek bir başarı hikayesidir. Parladığı yerlerin temel özelliği; kendi on sekizleri üzerine defanslarını kurmalarıydı. Denizlispor ve Sivasspor örneklerinde önceliği defans olan takımların yıldızı olarak öne çıkmıştı. Kazanmaya oynayan takımlardaki kariyeri ise pek parlak başlamadı. Fenerbahçe'de tutunamadı. Şevçenko olayında ihaleyi Daum'a bıraksak dahi Servet'in üzerinde izi kaldı. Tamam Şevçenko, defans hattını orta sahaya yakın kuran her takımın stoperlerine ızdırap olurdu ama Servet'in de hücum yapan bir takım için ideal stoper olmadığı ortadaydı. İkinci İstanbul seferi farklıydı. Pozisyon bilgisi üst düzeyde olan fakat düşündüğü her şeyi yapamayan Song'dan defans yapmanın temel kurallarını öğrendi, mücadele etti, kendini geliştirdi. Aşama kaydetti. Aşama kaydetmesi önemli zira türk pasaportu olan futbolular aşama kaydetmeyi gerekli görmezler. En fazla arabaların markaları değişir çünkü alternatifleri yoktur ve takımlar onlara muhtaçtır.
Marsilya'ya gitme durumu olana kadar, sakat geçirdiği sezonun ikinci yarısını saymazsak, Servet, Galatasaray için çok değerli bir oyuncu konumundaydı ve ortalama Galatasaray taraftarı, Servet'i istemeye istemeye alkışlayarak uğurlamaya hazırdı. Transfer olmadı ve Servet'in kariyerinde başka bir perde başlamış oldu. Bu yeni perdenin açılmasını sadece Rijkaard'a bağlamak makul olmaz yatan bir Marsilya işinin de büyük payı var.
Frank Rijkaard yönetimindeki Servet Çetin kötü bir sezon geçirdi. Rüştü-Valdez tercihinde dahi kalecinin pas trafiğine katkısını önemli bir etken olarak kabul ettiğini bildiğimiz Rijkaard, Servet'in pas yapamamasından, pas trafiğine dahil olmamasından memnun değildi lakin alternatifler içinde fazla seçeneği yoktu. Servet, yalnızca pas yapamadığı için değil kötü savunma yaptığı için kötüydü. Servet gibi oyunun tek yönünü oynayan oyucuların tolore edilebilmesi için iyi oldukları yönün hakkını vermeleri gerekir. Pası bir kenara bırakalım, Servet Çetin, defansif anlamda çok kötüydü. Galatasaray'ın kritik mağlubiyetlerinde pay sahibi oldu. Atletici Madrid maçının son dakikasında Forlan'dan yediği çalımı yahut Eskişehir maçında Koray'ın şut feykine verdiği cevabı ( topa arkasını dönerek zıpladı, ortaokulda topa arkasını dönerek zıplayan çocukları maçlara almazdık hesap et ) hatırlayın. Sıradan basit hatalar değildi bir defans oyuncunun kalitesini belli eden hatalardı. Rijkaard haklı olarak arayışlara girdi. Hem pas yapamayan hem defans yapamayan bir stoperin varlığı anlamsızdı. Emre Güngör, Hakan Balta gibi alternatiflere yöneldi ve bu durum, Servet'in hoşuna gitmedi.
Sezon bittikten sonra herkesin bildiği bir durum söz konusuydu; Rijkaard, defansa takviye istiyordu. Bir tek Neill katkısı dahi defansı bir adım öteye götürmüşken bir katkı daha yapmak elzemdi. Burada Galatasaray yönetiminin hatası söz konusu. Hem Rijkaard'ın istediği defans oyuncusunu zamanında almamak hem de Servet Çetin'i elden çıkarmamak hatadır. Rijkaard ve Galatasaray bir süre daha Servet Çetin'e muhtaç kaldı. Emre Güngör ve Uğur Uçar elden çıkarılmış, Sabri, Gökhan, Çağlar sakat olarak sezona başlamışlardı. Galatasaray defansı mecburen; Hakan-Servet-Neill-Ali şeklinde oluşuyordu. Bu muhtaçlık süresi boyunca Hakan ve Servet takımın canına okudu. Kendi standartlarının çok altında oynadılar ve kritik hatalar yaptılar. Servet özelinde, Karkiv maçında yediğimiz ilk golü hatırlatmak yeterli olacaktır. Bir yandan saha içinde geçen seneki performansını sürdürürken bir yandan saha dışında sürekli konuşmaya başladı. Bazen üstü kapalı bir şekilde bazen yekten hedefini gösterdi; Rijkaard. Rijkaard takımın patronu bir bakıma kralıydı ve hedefteydi, olmadı Rijkaard takımdan gönderilmedi.
Sonra Servet ile ilgili esasen üzücü bir gelişme yaşandı. Servet birden bir buçuk sezon öncesine yakın bir performansla oynamaya başladı. Yeniden iyi oynuyordu ve iyi oynamasının bir sebebi vardı; İnsua transferi. Takıma yabancı bir sol bek katılınca tek bir türk stopere yer kalıyordu ve Rijkaard'ın Servet'in yerine Hakan Balta'yı tercih edeceği bir sır değildi. Servet ancak böyle bir motivasyon kaynağı oluştuktan sonra iyi oynamaya başladı. Bir diğer milli stoper olan Gökhan Zan'ın as takımla idmana çıkması, Servet'in yerinde denenmek istemesi bardağı taşırdı. Rijkaard'ı istemeyen ve hedef alan Servet, dört galibiyet ve sakatların iyileşmesi sonrasında kralı hedef alan kişinin ıskalaması halinde neler yaşayabileceğini deneyimlemiş oldu.
Yedek kalmayı kabullenmemesi değildi mesele, başına gelecekleri bildiği için idmanda tartışmayı göze aldı. Servet, bir buçuk senedir sadece İnsua transferinden sonra iyi oynamaya yaklaşan bir oyuncu ve saha dışında hocası aleyhinde demeç verip idman sahasında kararlarını sorguluyor. Kadro dışı olması normal ve sürecin bir parçasıdır.
Wednesday, September 15, 2010
Karşısında Ömer Onan Gören Gardın Hüznü
Panyalı bir üçlük kelebek etkisi yarattı.
Thursday, July 29, 2010
Orta sahayı kaybeden ancak şansıyla kazanabilir.
Young Boys maçından sonra Aykut Kocaman, maça dair açıklamalar yapıyordu. Muhabir, beklediğimiz gibi bir maç bulamadık diyerek konuyu utana sıkıla kötü oyuna getirdi. Aykut Kocaman, oyunun kötü olduğunu kabul edip bunu özellikle ikinci yarıya ve on kişi kalmalarına bağladı. Oysa Fenerbahçe, 1-0 kaybettiği ikinci yarıda değil 2-1 kazandığı ilk yarıda daha kötü oynayıp daha çok pozisyon vermişti. Eşit sayıyla mücadele edilen kısımda, oyunu domine eden taraf Young Boys oldu. On kişi kalmak bir anlamda Fenerbahçe'nin işine yaradı gibi oldu zira geriye çekilmek zorunda kalan takım rakibe bu şekilde daha fazla alan vermemiş oldu. Kötü oyunun sebebi on kişi kalınması değil orta sahayı rakibe teslim eden bir oyun anlayışı ve oyuncu seçimiyle sahaya çıkmaktı. ikinci yarının son on dakikasında yorgunluk etkisini gösterdi ve rakip tekrar ilk yarıdaki havasını yakaladı. Aykut Kocaman maçtan gerekli dersleri almak yerine ihaleyi Kazım'a, on kişi kalmaya bağlayacaksa orta sahadaki faul yüzünden hayıflanan Rıdvan Dilmen'den fazla uzun bir Fenerbahçe kariyeri olmaz.
Dünya kupasında olduğu gibi oldu, orta sahayı eline geçiren maçı domine etti. Young Boys dünyada yeri olmayan bir sistemle oynarken Fenerbahçe dünya kupasında sükse yapan 4-2-3-1 taktiği ile sahaya çıktı. Fakat taktiğin doğru olması, moda olması tek başına yeterli değil. Bir yanda Christian gibi defansın içine gömülen, kamp yapan bir adam, bir yanda Alex gibi ikinci forvet gibi oynayan bir adam, bir yanda da Stoch ve Kazım gibi orta saha kanat oyuncusu özelliklerinden ziyade açık oyuncusu özelliklerine sahp oyuncular varsa o 4-2-3-1 denemesinden hayır gelmez. Aykut kocaman'ın ilgilenmesi gereken, üstünde durması gereken husus bu. İlk yarı boyunca kanat bekleri sürekli olarak ikiye bir kaldı. Beğenilen stoch'un olduğu sol taraftan gelen Degen ve ekürisi maçın yıldızları oldu. Kaleci maçın yıldızı oluyorsa o takımın iyi oynadığı söylemek zor olur hesabı rakip kanat oyuncuları milli oluyorsa o kanatın oyuncuları için iyi demek makul olmaz. En fazla top ayağındayken falan iyi diyip mevzu kapatılır. Sahaya aynı anda Alex, Stoch, Kazım ve Cristina özelliklerinde dört oyuncu çıkarsa o takımın başarılı olması çok zor zira bu dörtlünün anlamı rakibe gel orta sahayı sen eline geçir demektir. Sistemin en başarılı temsilcisi olan Almanya'nın oyuncu özellikleriyle kıyaslarsak; ne Khedira, Christian kadar geride kalıyor, ne Müller ve Podolski, Stoch ve Kazım kadar tek yönlü oynuyor.
Fenerbahçe kendi tarihinin en şanlı avrupa maçlarından birini belki de birincisini oynadı. Bu kadar pozisyonun verilme sebebi on kişi kalmak değil rakibe orta sahayı vermekti.
Kazım, Survivor Emin gibi bir karakter. Adam durumu doğru analiz ediyor, ne yaptığını açık açık söylüyor ama bunun olası sonucundan habersiz gibi davranıyor. İkinci kart pozisyonunda takımıma zaman kazandırmak için topu havaya attım... tamam işte bunun cezası sarı kart. O sebeple hareketi yapmış olduğun çok bariz olduğu için gördün kartı zaten.
Tek başına iki kişiyle mücadele etmeye çalışan kanat bekleri maçın en kötüleri gibi algılanırken o bekleri ikiye tek bırakan ofansif kanat oyuncuları göze girdi. Maçın sonucu gibi maçın değerlendirmesi de adil olmadı.
Friday, July 23, 2010
2010 projesi başarısız oldu.
Rijkaard'ın Bir Senesi
Fatih Terim'in ilk senesinde Galatasaray'ın "yapma Hayrettin" sayesinde elendiği PSG kupayı kazanmıştı, Geçen sene de Galatasaray'ın elendiği Atletico Madrid kupayı kazandı. Sonları benzesin de, Galatasaray, Madrid'e neden elendi? sorusuna cevap bulmak lazım.
Deplasman maçında Galatasaray Caner Erkin'in bireysel hatası yüzünden gol yedi. Üstelik bu hata, milli takım seviyesindeki bir oyuncunun yapacağı türden bir hata değildi. Galatasaray atağa çıkarken sol kanattaki Caner topu gelişi güzel bir şekilde ortaya doğru attı, o topu alan Atletico atak başlattı, O sırada takım halinde çıkmaya hazırlanan Galatasaray gafil avlandı. Artık duran toptan çok geçişler sırasında gol atılıyor. Hatalı pası veren Caner, hatasını telafi etmek için ceza sahasının köşesinde bulunan ve kaleye sırtı dönük olan oyuncuya alakasız bir faul yaptı ve tehlikeli yerde kazanılan duran top, gol oldu.
Evimizdeki maça gelelim. Galatasaray Elano sakatlanana kadar oyunun kontrolünü elinde tutan, uzun zaman sonra güçlü bir avrupa takımı karşısında oyuna hakim olan taraftı. Bu süre zarfında net bir gol pozisyonu da yakaladık. Sonra Elano sakatlanarak oyundan çıktı ve ikamesi kadro içinde olmadığı için oyunun kontrolü rakibe geçti. Yine de Neill transferi sonrası takım uzun yıllardan sonra ilk defa iyi takım savunması yapmaya başladığı için rakibe çok pozisyon vermiyorduk derken... Taçla başlayan bir atak sırasında Uğur Uçar adamını acemice kaçırıyor ve oyuncu güzel bir vuruşla gol yapıyor. Takım savunmasına bağlı bir hata değil Uğur Uçar'ın bu seviyenin adamı olmadığını gösteren bir hareketi. Fakat Galatasaray ayağa kalkıyor ve golü buluyor üstüne bir de penaltı verilmesi gereken bir pozisyon çizgi hakemin varlığına rağmen penaltı olarak değerlendirilmiyor, bu duruma sinirlenen Caner Erkin zorla kendini oyundan attırıyor. Topu oyuna Pepe kadar iyi soktuğunu düşünen Servet Çetin, orta halli bir savunmacının yememesi gereken bir çalımı yiyor ve son dakika golüyle Galatasaray avrupa kupalarına veda ediyor, kupayı kazanacak olan takıma kaybediyor.
Şimdi, maçlar ortada. Galatasaray'ın elenme sebebi olarak Rijkaard'ı gösterebilir miyiz? Caner'in iki maçta yaptıkları, Servet Çetin'in yediği çalım, Uğur Uçar'ın adam kaçırması... Üstelik bu iki maçtan çıkarılacak asıl sonuç şu; Galatasaray evindeki maçta Elano sahadayken büyük avrupa takımlarına özgü bir şekilde oyunu kontrolünde tutup net pozisyon bulma işlemini gerçekleştirdi. Takım savunmasının belirli bir eşiği geçtiğinin sinyallerini verdi.
Türkiye Kupası
İlk Antalya maçını geçtim de, ikinci maçta Sarp'ın yaptığı hareketini nasıl geçeyim? Kale boşken topla kalenin arasını kapaması gerekirken ve bu hem daha akıllıca hem de daha kolay yapılabilecek bir hareketken, bunun yerine sanki bir orta saha mücadelesi gibi arkadan Necati'yi takibe devam etmesi, topu almaya çalışması... Galatasaray bu tercihin sonunda yediği bir gol yüzünden Türkiye kupasından elendi.
Türkiye ligi
Hedeflerimizden uzaklaşmamızı sağlayan kritik maçlara bakalım.
Eskişehir maçı; maçtaki tek gol pozisyonunu yakalayan taraf Galatasaray, rakip organize olarak kalemize gelemiyor ve pozisyon bulamıyor derken Mehmet Topal'ın yanlış bir pas tercihiyle başlayan atak sonunda rakip elini de kullanarak gole gidiyor. İkinci gol ise evlere şenlik. Milli takımın stoperi Servet Çetin, belli belirsiz şut gösteren rakibine arkasını dönerek zıplıyor ve geçiliyor, sonuç gol. Servet'in yediği çalımı genç takımdan bir stoper yese, akşamına evine gönderilir, sanayi ya da okula gitmesi önerilir.
Trabzonspor maçı; gole kadar iki net pozisyon yakalayan ve doğru dürüst pozisyon vermeyen taraf Galatasaray. Son adam olan Emre Güngör, çalım atmaya çalışıyor ve sonuç gol.
Fenerbahçe maçı; oyunu tutarak oynuyoruz ve rakibe pozisyon vermiyoruz. organize olarak ceza sahamıza gelemeyen kalemize şut çekemeyen rakip oyunun bitimine yirmi dakika kala otuz beş metreden bir şut çekiyor ve bir kaleci hatası ile gol yiyoruz. o ana kadar maçın tek net gol pozisyonuna giren takım gol pozisyonu vermeden bir pozisyon daha yakalıyor.
Kewell ve Baros gibi sağlıklı oldukları zaman üst düzey performans gösteren iki oyuncunun yokluğuna rağmen Galatasaray'ın hedeflerine ulaşmasını engelleyen temel faktör; oyuncuların yaptığı inanılmaz hatalardı. Milli takım yahut Galatasaray seviyesindeki oyuncuların yapmaması gereken hatalar.
Bu tabloya bakıp Rijkaard başarılı olamadı demek, makul olmaz. Takımın patronu o olduğuna ve ortada bir kupa olmadığına göre başarılı diyemeyiz lakin maçları irdeleyince oyuncuların yaptığı engelleyecek kudrete sahip bir hoca yeryüzünde yok. Öyle hataları yapan oyuncuların yerine daha iyilerini en azından bu tip hataları yapmayacak olanları koymak tek çözüm.
Galatasaray için şampiyonluk amaç değil avrupa kupalarına gitmek için kullanılan bir araçtır. Bu yüzden şampiyonluk ancak peşinden sağlam bir avrupa macerası, kupası geldiği zaman bir anlam ifade eder. 2008 yılında Cevat Güler yönetiminde şampiyon olmamız istediğimiz türden bir şampiyonluk değildi, evet mutlu olduk ve rakip takım taraftarlarına karşı söz sahibi olduk ama hepsi bundan ibaret. Ertesi sene başında tarihimizde ilk defa şampiyonlar ligi ön elemesinde elendik. Çünkü bir önceki şampiyonluğumuz bir sistemin bir planın sonucu olmaktan ziyade kısa vadeli takım olmanın yan etkisiydi. Cevaplamamız gereken soru şu; şampiyonluk kazanarak, derbi kazanarak, kıytırık hazırlık maçlarını kazanarak rakip takım taraftarlarına name yapmak mı istiyoruz yoksa icabında bir kaç şampiyonluğu gözden çıkarıp, şampiyonluğu bir sistemin ve planın doğal sonucu olarak elde edecek kıvama gelip şampiyon olduktan sonra gerisinin gelmesini mi istiyoruz. Terim döneminde deplasmanda Sion'a dört attıktan sonra gelip bir de evimizde dört atmıştık, Sion hocası; ilk maçın tesadüf olduğunu düşünüp üzülüyordum ama burada bir kez daha bu takımla oynayınca bir tesadüf sonucu değil de büyük ve bizden üstün bir takıma yenildiğimizi anladım. Rijkaard'ın takımın başında olması bu yüzden anlamlıdır. Çıkılan yol doğrudur. Geçen bir sene de olumlu izler bırakmıştır.
Galatasaray gerekli transferleri yaptığı, tamamladığı zaman Rijkaard'ın sistemi dahilinde ideal bir takımla sahaya çıkacak ve hedeflenen yere yaklaşacak. Topu ayağında tutmayı hedefleyen bir sistemi oturtmak zaman alır. O sistemde var olacak, oynayacak oyuncuların kalitesi üst düzey olmalıdır. İlk senesinde Neill liderliğinde takım savunmasının kalitesini arttıran ve Elano merkezli bir dizilişle topu ve oyunu kontrol altında tutabileceğini gösteren Rijkaard, bu sene daha başarılı olacaktır. Cana gibi isabetli transferlerin sayısı artarsa en azından kallström yahut benzer bir oyuncu takıma eklenirse güzel günler yakın. Enseyi karartmayın.
Monday, July 19, 2010
Kewell From Galatasaray
Wednesday, July 14, 2010
Ömer Aşık, İlk Adımı Doğru Yerde Atıyor.
Monday, July 12, 2010
Güneş Hidayet'i Çağırıyor
Casillas'ın Aşkı
Maçtan sonra muhabir sevgilisi ile röportaj yapmaya başladı.
Sonra birden bütün o eleştirilerin doğru olduğunu gösteren bir hareket yaptı, sevdiği kadını öpmeye başladı. Bir yerde eleştiriler doğruymuş demek, Casillas; konsantrasyonunu kaybedecek kadar aşıkmış kadına... Dünyanın en iyi forvetleri ile teke tek kalırken soğukkanlılığını koruyan kaleci sevdiği kadını görünce dağılıyor demek. Mutlu sonla biten bir romantik komedi filmi gibi bir hikaye oldu.
Aman Maçın Önüne Geçme
Y VİVA ESPANA
Sunday, July 11, 2010
Miami Heat; Şampiyonluk Ateşi Sönüyor
Friday, July 9, 2010
GUTİ
KOBE-LEBRON KIYASLAMASI SONA ERDİ.
JAMES ARTIK KRAL DEĞİL BİR SİLAHŞÖR
Thursday, July 8, 2010
ARANILAN ÖN LİBERO BULUNDU; LORİK CANA
Hani halı sahalarda göbekli kel elemanlar vardır. Forvet oynarlar ve oynadıkları yerden kımıldamayıp bütün takıma emir yağdırırlar. Koş, vur, şahsi oynama diye takımı idare ederler. Şimdi bu adamın yerine Lorik Cana'yı koyun. Lorik Cana bu modelin, söylediklerini yapan ve doğru taktik veren versiyonudur. Sürekli talimat yağdırır ama kendisi de herkesten daha fazla koşar ve takım için mücadele eder, söylediği şeyler de takımın selameti açısından doğru olan şeylerdir.
Bir defa zeki bir oyuncu, pozisyon almayı çok iyi biliyor. Bazı önliberolar vardır hani top ayaklarındayken ellerini açarak koşan, doğru yerde durmayı bilmediği için haybeye fazla koşan... Cana doğru yerde durur ve takımı idare eder. Sert bir oyuncu olduğunu söylemeye lüzum yok, malum. Mücadele gücü yüksek, gözünü budaktan sakınmayan modern bir rambo yusuf diyelim.
Saha içinde takım arkadaşlarıyla yakından ilgilenir, Münir Özkul şefkatiyle yaklaşıp onlara yardımcı olur.
Top ayağındayken basit oynar, temiz oynar.
Galatasaray doğru yere doğru bir adam aldı. Bu kalibrede bir oyuncu için yıllık 2 milyon euro, bonservis olarak verilen 4.5 milyon euro gayet makul rakamlar.