Saturday, July 3, 2010

MESSİ vs RONALDO



Çocukluk kahramanım olan Maradona'yı bir kenara bırakırsak izlediğim en iyi iki futbolcu Ronaldo ve Messi'dir. Birini diğerinden ayırmak zor. Şu ana kadar olan kariyerlerinde dünya kupası açısından bir benzerlik söz konusu.




İki oyuncu da, genç yaşta katıldıkları ilk dünya kupası deneyimlerinde ön plana çıkamadılar. 1994 dünya kupasında Romario ve Bebeto'nun arkasında yedek bekleyen Ronaldo, Pele kadar şanslı olamadı. 1958 dünya kupasında 17 yaşında olan ve yedek olarak takıma katılan Pele, as oyuncunun sakatlanmasıyla sahaya çıkmış, kupaya damgasını vurmuştu. Ronaldo, kupa kazanan yıldızların yanında forma bulamadan, kupa kazanarak turnuvayı kapadı. Messi 2006 dünya kupasında süre almış olsa da, en kritik maçta yedek kaldı. Kritik anda forma kendisine verilmedi ve bir yedek olarak dünya kupasına veda etti.




iki oyuncu da; ilk dünya kupalarından sonra geçen dört yıl içinde Barcelona formasıyla mucizeler yarattılar. Dünyada yılın en iyi oyuncusu ödülleriyle beraber çok sayıda ödül kazandılar. Performansları zirve yaptı. Haliyle büyük beklentilerle bir sonraki dünya kupasına katıldılar. İkisi de tarih karşısında yenildiler. Ronaldo ülkesinin beklentilerinin ağırlığı altında ezilerek kupayı kaybetti. Messi ise dünya tarihinin en büyük futbolcusu olan Maradona'nın iyi bir teknik direktör olmadığı gerçeğiyle yüzleşerek kupayı kaybetti.




Ronaldo bir sonraki dünya kupasını takımına kazandırdı. Dünya kupası gol kralı oldu, tarihle ve ülkesiyle olan hesabı kapadı. Üstelik bunu yapan gerçek Ronaldo'nun sakatlık sonrası yüzde yetmişiyle oynayan haliydi.




Messi, Ronaldo'nun izinden gidiyor. Bu hesapla bir sonraki dünya kupasını gol kralı olarak Arjantin'e kazandırması lazım. Elbette daha iyi bir teknik direktörle...




ALMANYA-ARJANTİN



Maradona'nın kupayı kaldırdığı dünya ile günümüzün dünyası arasında bir dünya fark var. Dünya artık başka bir yer. Amerikan başkanı siyah, en iyi golf oyuncusu siyah, en uzun nba oyuncusu çinli, en ünlü rap şarkıcısı beyaz derken Almanlar da artık güzel top oynayarak maç kazanıyor. Bunu söylemek biraz garip olacak ama söylemek lazım; Maradona ve Arjantin kaybederken Almanya ve futbol kazandı. Bir sistem dahilininde sahaya yayılan o sisteme en uygun oyunculardan oluşan Alman takımı oyunu domine etti.

Maça golle başlayan Almanya, oyun sisteminin doğal sonucu olarak oyuna hükmetmeye başladı. Sahaya 4-2-3-1 olarak yayılan alman takımı, bize barcelona'nın daha önce defalarca gösterdiği bir gerçeği tekrar vurguladı. Artık futbol, basketbol gibi oynanıyor. Nasıl basketbolda gardın kadar konuşuyorsan futbolda da orta sahan kadar konuşabiliyorsun. Hücum ve defansla bütünleşen alman orta sahasının merkezindeki iki oyuncu Sami Khedira ve Bastian oyuna hükmetti. Almanya böyle yaparak Messi'yi durdurmanın en etkili yolunu göstermiş oldu. Top sizde kalırsa ya da Messi top almak için defansına gelmek zorunda kalırsa Messi etkisi en aza indirilir.


Maradona takımını sahaya 4-3-3 olarak çıkardı. Zayıf takımlarla sorun olmayan bu diziliş güçlü bir takım karşısında yıkıldı. 4-3-3 aslen günümüz futbolunun yükselen değeri. Savunma yaparken 4-5-1 haline evrilebilmesiyle tercih ediliyor. Arjantin'in sorunu dizilişten ziyade tercih edilen oyuncularla ilgiliydi. Ortadaki üçlünün ortasında sorun yok, Javier Mascherano ideal bir ön libero fakat yanında oynayan Maxi ve Angel di Maria aslen açık oyuncuları olduğu için ortadaki üçlünün yapması gereken hareketleri yapamıyorlar. Karşı tarafta bastian oynarken bu tarafta Maxi olması demek Almanya'nın maçı kazanması demek. Oyunun ilk otuz dakikası böyle geçtikten sonra Arjantin risk almaya başladı ve Alman orta sahasına önde basarak rakip alana hapsetmeyi denedi. Bu riskti zira Arjantin'in baskısını geçen Almanlar bir anda stoperlerle karşı karşıya kalmaya başladılar. İlk yarı boyunca bu pozisyonlarda şutu tercih eden hücum oyuncuları ikinci yarının ilk on beş dakikasından sonra o presi doğal olarak devam ettiremeyen Arjantin oyundan kopmaya başladı. Kondüsyonsuz bir halı saha takımı gibi takımın yarısı bir yerde diğer yarısı bir yerde kalmaya başladı. Oyunu kazanacaklarına olan inançları artan Almanlar, ilk yarının aksine kaleye vurmak yerine pas yapmaya başladılar ve skor geldi.


Messi'den beklenen pes gollerini atan Almanya oldu. Kazanması gereken takım kazandı. Bu Arjantin takımı Messi'nin takımı değildi Maradona'nın takımıydı ve kaybeden Maradona oldu. Maradona'nın oyuna ilk yarının ortalarında yaptığı önde basın çağrısından başka bir müdahalesi olmadı.



Arjantin'in takım halinde hareket ettiği ender anlardan biri...


HOLLANDA-BREZİLYA




Mathijyen'in son anda ortaya çıkan oynayamama durumu Hollanda takımının ilk yarı performansını derinden etkiledi. Halı saha maçına eksik gitmeyelim ayıp olur misali son anda evinden alınıp kadroya giren Ooijer'in futbola, takıma ve maça alışması zaman aldı. Hacı şu dünya kupası bitsin zaten yaşım da geldi futbolu bırakır merkezi yerden bir büfe açarım modelinde bir başlangıç yapan Ooijer, ilk on dakikada savunma derinliğinin kaybolmasına neden oldu. İlk ciddi pozisyon ofsayt ile atlatıldı ama ikinci pozisyonda Hollanda o kadar şanslı değildi. Defanstaki uyumsuzluk bir gole malolurken golden sonra Robben'in; madem böyle oynuyor keşke eksik oynasaydık bilmeyen adamı niye çağırdınız şeklindeki şikayeti ikinci yarının kalanı için sinyali veriyordu. Defansına güvenemeyen Hollanda toplu hücuma çıkmaya cesaret edemiyordu. Brezilya bu sırada ikinci golü bulamamasının bedelini maç sonunda ödedi.




İlk yarı boyunca Brezilya savunması ve özel olarak Bastos, Robben'i durdurmak için bir taktik uyguladılar. Bastos, Robben'i her pozisyonda baltaladı. Arkadan bileklerine ince ince hatta kalın çalışarak oyundan düşmesini, cesaretinin kırılmasını, korkup hatta belki sakatlanıp üstüne gelmemesini amaçladı. Bunun dışında top Robben'e geldiği zaman bir basketbol oyuncusunu savunur gibi bir takım taktiği de vardı. Robben'in imza hareketi malum, topu rakibinin üstüne üstüne sürüyor birden içeri dönüp kaleyi görüyor. Robben topla buluşunca Bastos, rakibin düz gitmesine izin veren ama içeri girmesine engelleyen bir şekilde pozisyon almaya başladı. Durum karşısında afallayan ve zaman kaybeden Robben virajı geniş alarak içeri döndüğü zaman Brezilya savunmasının üçlü sıkıştırmalarına maruz kaldı. Robben'in ilk yarı boyunca yavaş gibi algılanmasının sebebi biraz da bu virajı alırken kaybettiği zamandı.




İlk yarı sonunda 2010 model Brezilya, 1970 model Brezilya'yı hatırlatan bir atak geliştirdi. 1970 finalinde atılan dördüncü brezilya golünün son kısmını tekrar ettiler. Bu takımda bir Jairzinho olmadığı için topun Alves'e-Pele'ye geliş şekli elbette farklıydı fakat yayın önünde topla buluşan oyuncuların bindiren bek oyuncusuna verdikleri pas ve bek oyuncuları olan Carlos Alberto-Maicon ikilisinin vuruşları birbirinize çok benziyordu. İlkinin vurduğu gol olurken ikincisinin şutunu kaleci kurtarıyordu. Belki de bu pozisyon iki Brezilya takımının aynı kaderi paylaşmayacağına dair bir işaretti. Kızlar futbol okuyor olsaydı Ally Mcbeal hesabı derdim ama şimdi havada kalır. Bir erkeğin zamanında o diziyi niye göz ucuyla da olsa izlemesi ise bambaşka...




İkinci yarının başlamasıyla beraber hem Ooijer defansa alışmış gibi duruyor hem de Robben, kendisine uygulanan taktiği yenilgiye uğratmak için bireysel girişimler yapmaya başlıyordu. Cebinde kartla gezen Bastos'u geçmek için atıp geçme yolunu denemeye başlamıştı. Beş dakika içinde iki kere faulle durduruldu ve faullerin birini oyuna sokarken gol geldi.




Gol, savunmasına güvenen Brezilya takımı için tam bir hayal kırıklığıydı. Kaleci ve stoper arasındaki bir uyumsuzluk, anlaşmazlık sonucu yenilen bir gol ve... 1998 finalinden izler. Brezilya takımları kupayı kazanamama ihtimali ile yüzleştikleri zaman tamamen kontrollerini kaybediyorlar. Yüzlerindeki sinir, stres ve kupayı kazanamama fikri oyunun kontrolünü tamamen kaybetmelerine neden oluyor. Bu durumun sebebi, turnuvaya katılan oyuncuların rakip olarak turnuvadaki takımlar yerine tarihteki Brezilya takımlarını görmeleri. Kulübede de işler kötü gidince soğukkanlılığı ile takımı toplayacak sakinlikte bir Zico olmadığı için yenilen ilk gol maçın sonu demek oldu.




Bu andan itibaren rakibin yüzündeki ifadeyi gören Hollandalı oyuncular kazanacaklarını anlayıp maça asılmaya başladılar. Hatta emanet olarak maça başlayan Ooijer, Kaka ile teke tek kaldığı bir pozisyonda Kaka'ya kaleyi göstermeyecek kadar oyunun içine girdi.




Skor üstünlüğünü ele geçiren Hollanda tecrübeli oyuncusu Van Bommel'in varlığı ile hakemi kontrol altına aldı. Bir pozisyon sırasında hakeme el ense çekip saçına dokunacak kadar hakemi etkisi altına aldığını farkeden oyuncu, o andan sonra net üç sarı kartlık hareket yapıp, değil kart görmek uyarılmadan oyuna devam etti. Bu sırada Portekiz maçında kendimi attıramadım bari bu maçta kendimi attırayım diyen Felipe Melo takımının bütün umutlarını yok etmekle meşguldu.




Maçın oyuncusu Dirk Kuyt. Maç boyunca dünyanın en iyi hücum beki olan Maicon'un sadece bir kez hücum etmesine izin verdi. Maçın son on dakikasında iki kere altıpastan top çıkardı. Çıkardığı toplardan biri ile Hollanda kontra atağa çıkınca en geriden gelip en öndeki Hollandalı oldu. İkinci goldeki hızı, gücü, zekası küçük bir kafa dokunuşunun bir asiste dönüşmesine sebep oldu. Kuyt'ın en dikkat çekici özelliği asla yorulmaması, doksan dakika koşuyor ve doğru yerlere koşuyor. Takım için nerede, ne gerekiyorsa onu yapıyor. Üstelik Hollandalı bir hücum oyuncusu olmasına rağmen bencil değil. Bir Hollanda takımının alt yapısında yetişmiş olmasından ziyade Smallville civarındaki Kent çiftliğinde yetişmesinden, küçükken Clark efendi ile güreş tutmasından şüphelenmiyor değilim.




Önce defans diyen Brezilya üç dünya kupası finali oynayıp iki kere kupayı kazanmıştı. Bu sefer o kadar başarılı olamadılar. Hollanda, total futbol oynayarak değil takım olarak o ilk yarıdan sağ çıkmalarının ödülünü aldılar ve maça tutundular. Daha iyi oynayandan ziyade daha iyi takım olan kazandı. Bir takımın iyi olup olmadığını anlamak için ya o takımla tatile gideceksin ya borç para vereceksin... yahut o takımın geriye düştüğü zaman verdiği tepkilere bakacaksın. Hollanda oyundan kopmayarak en azından Brezilya'ya göre daha bir takım olduğunu gösterdi.
Maçı kazanan takım daha ofansif oynayan daha tarihi köklerine uygun olarak oynayan takımdı demek makul olmaz, doğrusu benzer şekilde oynayan iki takımdan, takım gibi takımın zaferi ile sonuçlanan bir mücadele...

Friday, July 2, 2010

2010 dünya kupası çeyrek finaller öncesi en iyi 11

1 Eduardo dos Reis Carvalho



Turnuvayı sadece bir gol yiyerek tamamladı. O golde de david villa ile karşı karşıya kalıp ilk şutu kurtardı dönen topa engel olamadı. Kaleci tayfasının, hocam elektrikler kesikti çalışamadım hesabı her hatayı jabulani ile ilişkilendirdiği bir turnuvada başarılı oldu.



En belirgin iki özelliği; uzaktan çekilen şutlarda çok başarılı olması ve topu oyuna çok iyi sokan bir kaleci olması. bu iki özelliğin aynı anda olması demek oyun zekası yüksek, futbolu çok iyi bilen bir kaleci olması demek. oyunu iyi okuduğu için forvetin nereye nasıl şut atacağını kestirebiliyor ve pozisyon hatası yapmıyor. topu oyuna sokarken verimli ve kullanılabilir bir şekilde sokmaya özen gösteriyor. oyunu iyi bildiği için atak başlatmaya en uygun şekilde servis ediyor. eliyle uzun mesafe isabetli top atıyor. Portekiz elenirken ispanya karşısında yakaladığı iki tehlikeli pozisyonda da atağı başlatan ve tehlikeli olmasını sağlayan temel faktör, Eduardo'nun topu oyuna sokma şekliydi. Puyol'a çarpıp kornere çıkan topta da, Casillas'ın kalesini terkedip uzaklaştırdığı kontrada da hem Eduardo imzası vardı. Turnuva sonunda yerini kaybedebilir lakin bu durum iz bıraktığı gerçeğini değiştirmez.





2 Maicon






Gezegenin en iyi sağ beki, turnuvanın da şu ana kadar en iyi sağ beki. Olması gereken bir durum olarak kabul edilebilir lakin pek nadirdir bir mevkiide en iyi olanın dünya kupasının en iyisi olması. Yıl boyunca İnter formasıyla ben diyim elli siz diyin yüz maça çıkan ve üç kupa kazanılmasında büyük pay sahibi olan Maicon, hız kesmeden dünya kupasına girdi. Gezegenin bir önceki en iyi sağ beki olan Cafu'dan bayrağı devralan Maicon, Cafu'ya kıyasla fiziksel gücü daha fazla fakat daha hücumu düşünüyor. Modern bir Cafu demek makul olur. 2002 model Cafu diyelim, 2006 model değil...





Savunmasıyla öne çıkan Brezilya takımının en önemli parçalarından biri olduğunu gösterdi. Brezilya'nın yeni bir Cafu'su var ama yeni bir Roberto Carlos'u yok. Maicon'u attığı golde yaptığı vuruşu ancak bir Brezilyalı kanat oyuncusu düşünür ve uygular.



3 Fábio Coentrão






Portekiz futbolu iki pozisyon için bir türlü takımın geri kalanı seviyesinde, standartlarında adam yetiştiremiyordu. Sol bek ve santrafor pozisyonları takımın geri kalanı kadar iyi değildi. Coentrao'nun gösterdiği performans, Portekiz futbolunun artık sadece santrafor yetiştiremediğini belgeledi. Sol bek diyoruz ama o da tıpkı Jose Bosingwa gibi açıktan evrilen bir bek oyuncusu. Hücumu kuvvetli, savunması idare eder. Önünde oynayan Simao iyi bir turnuva geçirseydi Coentrao daha da parlayabilirdi. Artık Portekiz'in yapması gereken bir santrafor bulmak bir de Ronaldo'ya söz geçirebilecek bir teknik adam göreve getirmek.



4 Marcus Tulio Tanaka






İz bırakan Japonya'nın iz bırakan oyuncusu oldu. Gerek savunmada gerek hücumda bütün hava toplarını almasıyla dikkat çekti. Gözünü budaktan sakınmayan, pozisyon almayı bilen sağlam bir stoper izlenimi verdi. Hiro Nakamura usulü sevinci doğal bir şekilde sergilemesi ve Tabata usulü japon-brezilyalı melezi olması diğer notlar.



5 Arne Friedrich





Almanya bekleri bu kadar rahat, arkalarına bakmadan hücuma çıkıyorlarsa sebebi Friedrich'in varlığıdır. Turnuva boyunca çok sağlam top oynadı ve İngiltere karşısında zirveye çıktı. Aynı pozisyon içinde önce süratli Defoe'yi durdurup peşinden olay mahaline gelen Gerard'ı ikinci bir hamleyle durdurması ve topu oyuna sokması hafızalara kazındı. Havadan zaten başarılı olan bir oyuncunun bu kadar çabuk ve net müdahaleler yapması takdire şayandı. Arjantin sınavı daha zor olacak ama buraya kadar iyi geldi.



6 Anthony Annan



İdeal bir ön libero gibi oynuyor. Enerjisi, mücadelesi, oyun sezgisi, pozisyon bilgisi ile dikkat çekti. Gana, turnuvanın comeback kralı olan Amerika karşısında 120 dakika sonunda maçı kazanabiliyorsa önemli bir sebebi de, Annan'dır. Gana tarih yazacak mı? Yarı finale çıkan ilk Afrika takımı olacak mı? bilinmez ama turnuva sonrası Annan'ın Norveç liginin çok üstünde bir lige transfer olacağı konusunda şüphe yok.



7 Bastian Schweinsteiger



7 numaraların turnuvası, malum. Schweinsteiger şu ana kadar olan gösterdiği performans ile turnuvanın en kilit oyuncularından biri oldu. Temposu ve oyun bilgisiyle ideal bir orta saha oyuncusu nasıl olmalıdır sorusunun cevabını veriyor. Takımın merkezi durumunda ve takımın işleyisini sağlayan temel parça. Müller ve Mesut bu kadar öne çıktıysa sebebi arkalarında oynayan Bastian ve önlerinde oynayan Klose'nin performanslarıdır. Müthiş bir turnuva geçiriyor.



8 Mesut Özil



Bu formayı bir alman'ın alacağı konusunda şüphe yok ama hangi alman konusunda karar vermek zor. Mesut mu? Müller mi? Mesut'un İngiltere'ye atılan dördüncü gol sırasında Glen Johson'a ( gareth barry olacak doğrusu ) yaptıklarını hatırlayarak Mesut. Ofansif top oynayan Alman hücum hattının yaratıcılığı ile önce çıkan oyuncusu. Müller şutları ve temposuyla, podolski sürati ve pozisyon bilgisiyle Mesut da allah vergisi yeteneklerinin üstün alman teknolojisi ile birleşmesi sonucu ortaya çıkan performansıyla öne çıkıyor. Derdim çok zahit hangisine yanayım? Bu turnuvada olamamıza mı yoksa Mesut'un başka bir formayı seçmesine mi? İkisinin de müsebbibi aynı kişiler diyerek en azından Mesut burada tadında bir teselli bulalım.



9 Luis Suarez



Turnuva ilerledikçe form tutmaya başladı. Hollanda liginde gol kralı olmak, bir futbolcunun iyi bir golcü olduğu anlamına gelmiyor ya da en azından yeterli bir referans değil. İlk maçta pek varlık gösteremedi ama zamanla turnuvaya damgasını vurmaya başladı. Güney afrika maçındaki performansı, tercihleri, asisti derken Güney kore maçında attığı goller; hem golün kokusunu alan bir türde golcü olduğunu hem de vuruş stilinin üst düzey olduğunu gösterdi. Bir de güney takımı görünce havaya girdiğini. Takım arkadaşı olsam turnuva sonuna kadar her takımın önüne Güney ilave edip öyle bir hava yaratmaya çalışırım. Suarez kardeş, takım olarak senden Güney Gana maçında performans bekliyoruz hesabı.





10 Landon Donovan



Emanet olarak verilen bir forma, Messi'nin forması. İz bırakan takımlardan biri olan Amerika'nın öne çıkan ve kritik golleri atan oyuncusu oldu. Gana maçının son dakikasında bir gol atabilseydi, hollywood filmlerine konu olması işten değildi. Geçirdiği kısa Premiere lig deneyimi yaramış belli kariyerinin en iyi dönemini geçirdi.





11 David Villa



İspanya iki sene önce avrupa şampiyonu olduğu sistemle oynamıyor. İler ikiliden bir oyuncu orta sahaya çekilmiş durumda. Villa sol açık görünümlü gizli santrafor rolüyle habire ters çalım atıp kaleyi yokluyor, aralara sızıyor, uzaktan şut çekiyor. Torres'in sakatlık sonrası kendine gelemediği turnuvada İspanya hücum hattını ayakta tutuyor. Bir penaltı kaçırmasına rağmen dört golü var. Bir yandan iyi bir turnuva geçirirken bir yandan da Barcelona sistemine ne kadar uygun bir oyuncu olduğunu gösteriyor.





12 Larissa Riquelme



Sadece sıradan bir taraftar olduğu güney afrika'da coşkusuyla, sevinçleriyle ve memeleriyle meşhur oldu. Paraguay şampiyon olursa çıplak dolaşırım sözünü verdi. Arjantin'in şampiyon olmasını isteyen gençlerin derin düşüncelere dalmasına yol açtı. Arjantin kazanırsa Maradona soyunacak, Paraguay kazanırsa Riquelme. Cep telefonunu taşıdığı yer itibariyle bir cep telefonu reklamında rol alması yakındır.