Wednesday, July 14, 2010

Ömer Aşık, İlk Adımı Doğru Yerde Atıyor.


Çaylak bir NBA oyuncusu için en önemli husus, lige adımını attığı takımdır. Takımın güçlü ya da güçsüz olmasından ziyade giden oyuncuya uygun bir yapıda olup olmadığı, giden oyuncunun pozisyonunda bulunan oyuncuların kalitesi gibi faktörler çaylağın lige adaptasyon süresini belirler. Misalen; Ersan İlyasova'nın ilk geldiği Bucks kadrosuyla ikinci geldiği Bucks kadrosu arasındaki fark, kendini gösterecek kadar süre almasına sebep oldu.


Ömer Aşık iyi bir NBA oyuncusu olacak potansiyele sahip. Savunma konusunda; vücudu, kolları, sezgisi, sabrı ile çok etkili olabilir. Sabır bir savunmacı için pek üzerinde durulmayan lakin temel bir faktördür. Blok yapma sevdasına kapılmadan, top çalma heyecanına yenilmeden savunma yapabilmek bir çeşit ustalıktır. Savunmacı, pozisyonunu kaybetmediği sürece başarılı olabilir. Ömer Aşık, uzunlarda pek rastlamadığımız bir özelliğe sahip. Blok yapabilmek için pozisyonunu kaybetme riskine girmeyen, doğru pozisyon alabilen değerli bir uzun. Vücudunun üst bölümü gelişme gösteriyor ama daha gelişmesi gerek. NBA temposunda ve ağırlığında idmanlar yaptıktan sonra zaman içinde olması gereken seviyeye gelecektir. Basketbol zekasının yüksek olması, rakip hücumu okuyabilen bir savunma sezgisine sahip olması, uzun kolları ve yüksek oyun konsantrasyonu Ömer'i değerli kılan özellikleri.


Ömer'in hücumu, savunması kadar övgüye mazhar olacak seviyede değil. Sırtı dönük oyunu istenen seviyenin çok uzağında. Artısı, rakip potaya bir pivot için çok hızlı gidiyor olması. İkili oyun sırasında da potaya iyi devriliyor.


Şimdi başa dönüyoruz; doğru takımın bir çaylak için anlam ve önemine. Ömer Aşık kendisi için en uygun takımlardan birine gidiyor. Yedeği olacağı Noah'ın önemli özellikleri; iyi reb alması, savunmada çok enerji harcaması, hücumda kısıtlı olması, takipçi olması, fast break sırasında rakip potaya hızlı gitmesi. Ömer, bunların tamamını iyi yapan, bu özellikleriyle ön plana çıkan bir oyuncu. Noah yerine oyuna dahil olacak ve O'nun yaptıklarını yapmaya devam edecek. Bulls'un Ömer'den beklediği kendi oyununa devam edip, NBA seviyesine çıkartması. Euroleague seviyesinde dahi korkulan bir pivot olan Ömer'in NBA seviyesinde de zamanla belirli bir noktaya geleceğini görmeyi umuyorum. İlk adımı doğru yerde atıyor olması büyük avantaj.


Bir zamanlar, doksanlı yıllarda, Bulls tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de en popüler kulüptü... Jordan, Pippen, Rodman, Boğa amblemi... Şimdi bizden biri de o formayı giyecek, o zamanlar hayal bile edilmezdi. Bir türk oyuncunun, 10-15 sene içinde Bulls forması giyeceği... Esasen bir Türk, Bulls forması giyene kadar bir yüzüğümüz, bir en çok gelişme kaydeden oyuncumuz bir NBA finali oynayan takımına liderlik yapan kaptanımız oldu, seneye de draftın bir numarası bizden olacak... Hey gidi...

Monday, July 12, 2010

Güneş Hidayet'i Çağırıyor


Hidayet'i tekrar gülerken görebileceğiz. Hidayet soğuk bir şehirde daha fazla yapamadı ve tekrar güneşe döndü. Artık nasıl hasretle güneşi özlediyse çöle gitmeye bile razı oldu.


Şaka bir yana Hidayet, Toronto kariyeri boyunca hem saha içindeki ball paylaşımından hem de yöneticilerin o'na karşı olan yaklaşımlarından memnun değildi. Takas edilmeyi kendi istedi. Bu noktada sene başında imzaladığı sağlam kontrat olmasa, Hidayet isteği dışında alakasız bir takıma gidebilir, ipler tamamen Toronto yönetiminin elinde olurdu. Oysa bu takası yaparken sözleşmesinden bir miktar feragat ettiğini öğrenmemiz Suns konusunda istekli olduğunu gösteriyor.


Nasıl olmasın? Suns oyun sistemi tam Hidayet'e göre. Herkese yetecek kadar ball var. Çok sayıda hücum yapan açık alanda top kullanan pasa dayalı bir takım Suns. Nash, boştaki adama pas vermesiyle tanınır ve Hidayet gibi pas yeteneği bir oyuncuyla oynamaktan çok keyif alır. Daha önce de bir maçtan sonra Hidayet gibi bir oyuncuyla oynamak çok zevkli olur demişti. Çünkü Nash, Calderon gibi oyuncuların aksine topu sürekli elinde tutup, takımı sete oturtan bir oyun kurucu değil. Nash topu alır almaz hücuma kalkar ve en müsait durumdaki oyuncuyla topu buluşturur. Suns kadrosunda alakasız oyuncuların bile sağlam asist rakamları vardır zira top çok dolanır. Boris Diaw'ın NBA oyuncusu olması Nash ve Suns sistemi sayesindedir. Pas yeteneği olan bir uzun oyuncu olan Diaw bu sistemde kariyerinin en iyi zamanını geçirmiş ve iyi bir kontrat kapmıştı. Diaw ile Hedo'nun pas yeteneği, saha görüşü mukayese kabul etmez. Grant Hill'i dahi bu takımda değerli kılan pas organizasyonuna yaptığı katkıdır. Hal böyleyken Hidayet, kendisine yetecek ball bulabileceği ve oynamaktan keyif alabileceği bir takıma gelmiştir. Hidayet ve Nash ile aynı takımda oynayan uzunlar hayatlarının en iyi kontratını kapabilecekleri bir sene yaşayacaklar.


Şampiyonluk adayı bir takım değil Suns. En iyimser ihtimalle, playoff birinci turunda elenirler gibi duruyor. Fakat çok keyifli bir basketbol oynayacakları, Hidayet'in çok mutlu bir sene geçireceği kesin. Hidayet şampiyonluk adayı bir takıma gidemezdi zira o takımlar Hidayet'in ücretini karşılayamaz, karşılasalar bile Hidayet'in ön planda olduğu bir oyun olmaz.


Casillas'ın Aşkı





İspanya ilk maçını kaybedince suçlanacak birileri arandı. İlk maçını kaybeden takımın daha önce dünya şampiyonu olmadığını bilen medya hedef olarak kaleci casillas ve muhabir olan nişanlısını seçti. Casillas'ın koruduğu kalenin arkasında duran nişanlısının, Casillas'ın dikkatini dağıttını söylediler. Koskoca İspanya kaptanını liseli ergen yerine koydular. Sevdiği kız izlemeye gelince okul bahçesinde oynanan maçta heyecan yapan liseliler gibi...



Casillas bir yandan turnuvaya damgasını vururken bir yandan da 43 dakika gol yemeyerek ispanyol kaleciler arasında dünya kupası rekorunu kırdı. Hoş, bu kadar uzun oynayan bir İspanya pek görülmüş şey değildi. Dünya kupasını kaptan Casillas kaldırdı.



Maçtan sonra muhabir sevgilisi ile röportaj yapmaya başladı.



Sonra birden bütün o eleştirilerin doğru olduğunu gösteren bir hareket yaptı, sevdiği kadını öpmeye başladı. Bir yerde eleştiriler doğruymuş demek, Casillas; konsantrasyonunu kaybedecek kadar aşıkmış kadına... Dünyanın en iyi forvetleri ile teke tek kalırken soğukkanlılığını koruyan kaleci sevdiği kadını görünce dağılıyor demek. Mutlu sonla biten bir romantik komedi filmi gibi bir hikaye oldu.














Aman Maçın Önüne Geçme


Yardımcısının; dağ gibi adamı ne hale getirdiler bakışısından da anlaşıldığı üzere hakem iyi bir maç yönetmedi.
Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Hakemler aman evladım modelinde idare etmeye çalışınca maçlar çığırından çıkıyor lakin asıl suçlu hakemler değil.


Howard Webb kötü bir hakem olmadığı gibi dünya kupası finali verilmesini hakedecek kadar iyi bir hakem ama olmadı finali iyi yönetemedi. Sebebi çok açık; hakemleri baskı altına alanlar aslında oyuncular, teknik adamlar ya da taraftarlar değil kendi üst kurulları, futbolun patronları etki altına alıyor. Aman maçın önüne geçme parolasıyla; kırmızı kart göstermemek için elinden geleni yap, tartışmalı bir pozisyonsa penaltı verme. Webb kendi amirlerinin baskısıyla başa çıkamadı. İşin kötüsü biz bile duruma uyandığımız için futbolcular da bu durumu farkediyor ve sonuna kadar sömürüyorlar. Emre ile Van Bommel'in bu kadar maçı kartsız geçirmesi tesadüf olamayacağı gibi final maçında De Jong'un pozisyonunda kırmızı kart gösterememesi yahut Villa'ya yapılan müdahaleye japon hakem uyarısıyla kart göstreceği zaman çaktırmadan Heitinga'nın formasını bakıp bir süre sonra Heitinga'yı yanına çekip kart göstermesi... Hakemler aman sakin dedikçe futbolcular hakemin durumunu görüp coşuyorlar.
Dünya kupası sonunda herkes gereken dersi almalı; hakem kurulları, federasyonlar, fifa, uefa...

Y VİVA ESPANA




Madrid halkının 2010 yılında en büyük kabusu; Madrid il sınırları içinde sevinen Barcelonalı oyuncular görmekti. Şimdi sabırsızlıkla Barcelonalı oyuncuları Madrid'e bekliyorlar... beraber sevinmek için.

İspanya'nın bu kuşağı bir dünya kupası kazanmalıydı. On sene önce Fransa uzatmalarda Avrupa şampiyonu olurken o Fransız takımının kupayı kazanması gerekiyord, Tarihte hakettikleri şekilde yer almak için. Şimdi bir ülke daha duble yaptı. İspanya EURO 2008 yanına 2010 dünya kupasını ekledi. bu takım tarihte böyle yer almayı hakediyordu.

Kaptan İker Casillas, her tura haliyle turnuvaya damgasını vurdu. Paraguay maçında penaltı kurtardı, Almanya maçında Kross'un gollük şutunu çıkardı, finalde de Robben ile iki kere karşı karşıya kaldı; birinde ayağı ile çıkardı birinde Robben'in ayaklarından topu aldı. 7-8 sene önce Gerard Houiler Liverpool başındayken Liverpool sezona kötü başlamıştı. Kötü başlamasının sebebi; kaleci Sander Westerveld'in çok hatalı goller yemesiydi. Houlier çıkıp açıklama yaptı; bir takımın başarılı olabilmesi için her oyuncunun belirli bir kalite ve performans göstermesi gerekir, biri yeterli değilse takım, makine aksar, dağılır. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Westerveld takımdan ayrıldı. Casillas, en iyi oyunculara sahip takımın bir kalecisi olacak kadar iyi bir kaleci. Xavi, Puyol, Villa ne kadar önemli oyuncularsa Casillas da o kadar önemli. Her pozisyonda aynı kaliteye sahip olmak kupayı getiren temel faktör oldu.


Dünya kupasını kazanmak istiyorsanız bir adet, çabuk, hızlı, sert, pozisyon bilgisi yüksek ve liderlik özelliği olan savunmacınız olması lazım. Cannavaro'yu tarif ediyorum gibi oldu ama Puyol da hücum oynayan bir takımın Cannavaro'su olmayı başardı. Sağ bek olarak başladığı kariyerini nicedir göbekte sürdürüyor ve dünyanın en iyi savunmacısı seçilmesi normal olur.


Takımın sağ beki ile sağ açığı aynı adam, tek başına total futbol oynuyor işte Sergio Ramos. Maicon ile karşılarılması kaçınılmaz ama bu maç şunu gösterdi. Kuyt, Maicon'un hücum yapmasını engelleyebilmişti. Sergio Ramos'u durduramadı.


Xavi-İniesta ikilisinin oluşturduğu orta sahanın hem şampiyonlar ligini hem dünya kupasını domine etmesi ile şu durum iyice açığa çıktı; futbolda artık orta sahan kadar konuşabilirsin. Elinde Messi olsa kar etmez, orta sahan rakip orta sahaya üstünlük kuramıyorsa, topun sahibi olamıyorsa senden bir numara olmaz. Bu ikili; üç senedir uluslararası büyük bir kupa alarak yılı kapatıyor.

David Villa, sol açık oynarken daha çok gol attı. Sırtı dönü... Bu turnuva boyunca yaptıkları, Barcelona ile yapacakları konusunda bir fragman gibiydi.


2010 finalindeki Hollanda, The Godfather üç gibiydi, keşke hiç çekilmeseydi, finale yükselmeseydi. Tekme atarak rakip durdurmaya çalışan ve hakemin lütfu ile sahada oyuncuları kalabilen bir Hollanda görmek çok acıydı. The Godfather niyetine 1974-1978 takımı, The Godfather 2 niyetine 1988 takımı derken böyle bir üç olmadı, ne film için olmadı ne Hollanda için olmadı.




İspanya hakettiği kupayı aldı.


Sunday, July 11, 2010

Miami Heat; Şampiyonluk Ateşi Sönüyor


Lebron James yüzük isteği yüzünden erken yaşta Miami'ye göç etti, üç yıldızın beraber oynamasının şampiyonluk kazandıracağını düşünerek bu yola girdi, pek çok basketbolsever de bu minvalde düşünüyor. Peki, NBA şampiyonluğu için üç yıldızın bir araya gelmesi yeterli mi? Bu üç yıldızın birbirini tamamlaması gerekir mi? Birbirini tamamlamayan üç yıldızdan bir hayır gelir mi? Hücumuyla öne çıkan üç yıldız bir arada ne yapabilir? Savunma yapmadan NBA şampiyonluğu kazanılır mı?


Şu konuda anlaşalım; bu üç oyuncu da aslında iyi savunmacılar değil. En iyi savunma beşlerine falan seçilmeleri hikaye, Lebron ve Wade bölüm bölüm iyi savunma yapıyorlar ama maç boyunca savunmaya odaklanmadıklarını biliyoruz. Enerjilerini hücuma saklayan savunmayı daha çok pas arası yapayım top çalıp smaç vurayım yahut geriden gelip topu panyaya yapıştırayım gazıyla yapan oyuncular. Bosh ise gelin itiraf edelim felaket bir savunmacı. Takımlarının hücumunu domine eden, topu elinde isteyen ve hücum güçleriyle öne çıkan oyuncular. Top paylaşmayı geçtim, hepsinin yüzük için fedakarlık edeceğini kabul ediyorum, peki savunmayı kim yapacak?


Boston şampiyon olurken big three oluşturdu doğrudur, üstelik pozisyon olarak bu yeni nesil big three ile aynı pozisyonda oynayan oyunculardan oluşan bir big three. Garnet hücumdaki toplarından feragat edip savunma liderliğini eline aldı. Takım savunmasının merkezinde yer aldı. Ray Allen, hücumda Paul Pierce arkasından ikinci opsiyon olmayı kabul etti, Paul Pierce takımın bir numaralı hücum gücü olduğu ve finallerin en değerli oyuncusu seçildiği halde asla bir adım öne çıkıp bu benim takımım olayına girmedi.


Boston'u geçtim, son iki sezon şampiyon olan Lakers kadrosuna dikkatli bakarsanız final, playoff zamanı oluşan bir big three görürsünüz. Orlando karşısında Ariza'nın performansını bir kenara atılacak, unutulacak cinsten değildi. Kobe-Gasol ikilisi ile iç-dış dengesini sağlayan Lakers, Ariza'nın savunma performansı ve üçlükleriyle seriyi erken bitirdi. Takımın süper yıldızı olan Kobe, her zaman birinci opsiyon olurken, Gasol tamamlayıcı parça rolünü kabul etti ve bu role uygun davrandı. Bu sene şampiyon olan Lakers'a bakalım. Kobe-Gasol-Artest üçlüsüne hayır bunlar big three değil diyebilir misiniz? Artest'in savunma katkısını görmemezlikten gelip yolunuza devam edebilir misiniz? Bakın yine 2-3-4 numaraların oluşturduğu bir big three. Fakat sağlam bir görev dağılımı var. Herkes rolünü biliyor, rolünün gereklerini yerine getiriyor.


Wade-Lebron-Bosh üçlüsünde rol dağılımı nasıl olacak? Hadi topu dağıttık diyelim. Nerede bu beşin, Garnet-Artest-Ariza-Rodman rolündeki oyuncusu. Hangisi Pippen, Allen, Gasol olmayı kabul edecek? Bu üçünden çok iyi bir hücum takımı olur, uyumlu hücum edemeseler bile topu alan işi bitirir de savunma yapmadan normal sezon maçı kazanılır, playoff kazanılmaz.


Bosh'un yanına ikisinden hangisi gelse geldikleri takım, üçünün bir araya geldiği takımdan daha büyük bir şampiyonluk adayı olur.


Miami mutlaka oyucular alacak, takviye yapacak ama kalan bütçeleriyle savunma uzmanı bir gard ve ortayı iyi kapayacak bir pivot bulmaları çok zor. Bulsalar dahi bu üçlünün aralarında görev dağılımı yapmaları lazım.


Normal sezonda ortalığı dağıtırlar, playoff zamanı şampiyon olamazlar. Birbirini tamamlayan oyuncular değiller. Gelecek sezonun ortasında da en az biri takas olur.