Wednesday, September 15, 2010

Karşısında Ömer Onan Gören Gardın Hüznü


Karşısında Messi'yi gören savunma oyuncuları ne hissediyorsa, Ömer onan tarafından savunulacağını anlayan gardlar da benzer hisleri yaşıyor.

Doksanlı yılların ortalarında Magic Johnson'ın gösteri takımı avrupa turnesi yapıyordu. Türkiye'ye geldiler, Ülker'in rakibi oldular. O zamanlar avrupa basketbolu ile NBA arasındaki makas daha büyüktü. Bu yüzden büyük bir hayranlık ve saygıyla rakip takımı izliyorduk. Maç başladıktan kısa bir süre sonra aradaki farkı görmek mümkün oldu. O ana kadar izlediğimiz savunmaların temeli; adamı tutmak, adamı takip etmek üzerineyken rakip takım topa korkunç bir baskı yapıyordu. Birden fazla kez aynı şey tekrarlandı. Ülker oyuncusu dripling yapmak için yere vurduğu topu yerden alamadı, çünkü adamlar o topu sektirme aralığında topu alıp gidiyorlardı. İnanılmaz bir savunmayı. Elbette maç boyunca bunu tekrarlamadılar ne de olsa bir gösteri maçıydı. Orhun Ene dışındaki bütün oyuncular bu şekilde top kaybı yapmıştı. Maç sonunda zaten Magic, Orhun Ene'yi çok beğendiğini söylemişti. O savunmayı gördüğüm zaman büyülenmiştim ve NBA sevgim artmıştı.


O şekilde yapılan bir savunmayı yıllar sonra bir dünya şampiyonasında bir Türk oyuncuyu izlerken görmek bambaşkaydı. Ömer Onan, bütün Avrupa'nın en iyi gardlarından ikisi olan Pana ve Barca formaları giyen Spanoulis ve Lakoviç ikilisini sahadan sildi. Bırakın top kullanmayı, şut atmayı, oyun kurmayı topu yere vurmaktan korkar hale geldiler. çünkü yanlışlıkla yarım adım ileriyle topu vururlarsa top kendilerine geri gelmiyordu. Ömer Onan savunmasında Spanoulis beş, Lakoviç 3 sayı üretebildi. Diyorum ya asıl iş sayı attırmamaktan çok ötedeydi.


Nazarımda turnuvanın en iyi savunma oyuncusu kendisidir. İki büyük galibiyetin gizli kahramanıdır. Hepsinden daha önemlisi ise; Magic Johnson'ın takımında oynayabilecek kalibrede bir oyuncudur.
Tek boyutlu bir oyuncu olduğu yahut sadece savunma açısından iyi bir turnuva geçirdiği düşünülmesin. Turnuva genelinde %45 saha iyi isabetiyle 9.7 sayı ortalaması tuttururken kritik yarı final maçında Sırbistan karşısında 14 sayı attı.

Panyalı bir üçlük kelebek etkisi yarattı.

Amerika'nın 16 sene sonra dünya şampiyonu olmasına vesile olan panyalı bir üçlükten fazlası değildi. Amerika'dan kaçmaya çalışan Fransa, Amerika'nın da İspanya'dan kaçmasına vesile oldu. Yeni Zelanda'nın bitime beş saniye kala attığı panyalı üçlük turnuvanın seyrini değiştirip kelebek etkisi yarattı. Amerika, tarihin en kötü amerikası falan değildi ama yenilebilir bir amerika takımıydı. Amerika'yı yenmek için gerekli formül apaçık duruyordu. Topa hakim olan ve takımı oynatabilen, içeriye top indirebilen bir oyun kurucu, pota altında sırtı dönük oynayabilen ve bitirebilen bir uzun, bu ikisini sıkıştıran amerikan savunmasına ceza kesebilecek güvenilir bir şutör. Huertas, Splitter, Barbosa üçlüsünün hem nefesi yetmedi hem de yedekleri yeterince iyi değildi. Bu üçlü üzerine kurulan Brezilya son topta maçı kaybetti. Bu oyuncuların yerine; Rubio, Gasol ve Navarro üçlüsü Amerika'yı yenerdi. Hem daha iyiler hem de kayda değer yedekleri vardı. Turnuva boyunca Yunanistan dışındaki bütün dengi olan rakiplerine kaybetmesine rağmen karşısında Amerika'yı gören bir İspanya takımı farklı bir motivasyonla, tamam söylüyorum kırmızı gören boğa motivasyonuyla, Amerika'ya bilenir ve kazanırdı. Türkiye'nin bu üç elzem malzemeden eksik olan pota altında bitiricisinin olmamasıydı. Mehmet Okur'u turnuva boyunca ilk kez aradık. Bir sakatlık, 79 kuşağının dünya şampiyonluğuna maloldu.